Türkiye Cumhuriyeti'nin mimarı, Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını, harp okulu günlerinde aldığı küçük bir cep saati kurtardı. 10 Ağustos 1915 günü, Çanakkale Savaşı'nın en kritik anlarından birinde, Atatürk'ün göğsünde taşıdığı bu saat, bir merminin ölümcül etkisini engelleyerek tarihin seyrini değiştirdi. "Atatürk saat olayı" olarak anılır ve Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinde dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir.
Mustafa Kemal, harp okulu öğrencisi olduğu dönemde bu saati edinmişti. O dönemde sadece zamanı gösteren basit bir araç gibi görünen bu saat, ilerleyen yıllarda Türkiye'nin kaderini değiştirecek liderin hayatını kurtaran bir sembol haline geldi. Çanakkale cephesinde, ölümün kıyısında bir mucize gerçekleştiren saat, Mustafa Kemal'in liderlik yolculuğunu sürdürebilmesini sağladı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına giden yolda, kritik olayın etkisi büyüktü. Atatürk'ün saati, sadece bir zaman ölçer değil, aynı zamanda bir ulusun dirilişine tanıklık eden bir tarih parçası olarak değer kazandı.
Çanakkale ve Şarapnel Parça
Çanakkale, 1. Dünya Savaşı'nın en kanlı çatışmalarının yaşandığı ve Türk ulusunun kaderinin belirlendiği bir şehir olarak tarihe geçmiştir. İngiltere ve Fransa, bu geçilmez lakaplı şehri ele geçirmek için denizden ve karadan saldırdığı zaman, Mustafa Kemal Paşa, Trablusgarp'ta gösterdiği ilk askeri başarısı ile dikkatleri üzerine çekmiştir. 25 Nisan 1915'te başlayan çatışmalar, Türk askerinin kahramanlık hikayeleriyle dolu anlarını da beraberinde getirmiştir. Hiçbir emir almadan Çanakkale'de savaşan Mustafa Kemal, aylar boyunca düşmanı geri püskürttü ve bu süreçte ulusun geleceğini şekillendiren bir lider haline geldi.
Çanakkale, yalnızca askeri bir başarı değil, aynı zamanda ulusun ruhunu canlandıran bir sembol olmuştur. 10 Ağustos 1915’te Conkbayırı’ndaki çatışmalar, Türk askerinin asla kapanmayacak yaralar açtığı bir dönemin parçasıdır. Çanakkale, kahramanlık ve fedakarlığın simgesi haline gelmiş, mücadele edenlerin anılarıyla dolup taşmıştır. Kariyeri boyunca birçok başarıya imza atan Mustafa Kemal, burada yazdığı destanı ile Türk milletinin hafızasına kazınmıştır. Çanakkale, tarih boyunca yaşanan bu çatışmaların ardından, barışın ve özgürlüğün önemini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Çanakkale, sadece bir savaş alanı değil, aynı zamanda bir ulusun yeniden doğuşunu simgeleyen bir unsurdur. Burada yaşananlar, Türk milletinin azim ve cesaretini tüm dünyaya göstermiştir. Şehirde çizildiği hatıralar, gelecekte de asla unutulmayacak ve her daim yaşatılacaktır.
1915 yılının Ağustos ayında, Conkbayırı’nda çarpışmalar en şiddetli anlarını yaşarken, bir şarapnel parçası hızla hedefine ilerledi. O mermi, tam da göğsüne isabet ettiğinde, cebinde taşıdığı saat onu ölümden korudu. Parçalanan saatin ardında yalnızca hafif bir yara kaldı. Eğer o saat orada olmasaydı, tarih nasıl yazılırdı? Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi, Cumhuriyet'in doğuşu ve milletin geleceğini şekillendiren devrimler gerçekleşebilir miydi? O an, sadece bir saatin kırılmasıyla sınırlı kalmadı; aynı zamanda bir ulusun kaderini değiştirdi.
Mart 1918'in 24-28’i arasında, Şişli Akaretler’deki evinde Ruşen Eşref’e savaş meydanındaki deneyimlerini ve düşmanla giriştiği çarpışmaları aktaran Atatürk, özellikle 10 Ağustos 1915’te Conkbayırı’nda yaşanan muharebeleri şu sözlerle dile getirir:
Conkbayırı’nda Kader Anı: Mustafa Kemal’in Hafızalara Kazınan Anısı
1918 yılının Mart ayının son günlerinde, Ruşen Eşref, Şişli Akaretler’deki evinde Mustafa Kemal Paşa ile sohbet ederken, o unutulmaz 10 Ağustos 1915 Conkbayırı Muharebeleri’ni anlatmasını istemişti. Paşa, vakur ve sakin bir ifadeyle, o kritik günü gözlerinde yeniden canlandırarak anlatmaya başladı.
Hücum Emri ve Cesaretin Simgesi
Mustafa Kemal, savaş meydanında kumandanlarla birlikte en ön safta yerini almıştı. Askerlerine dönerek düşmanın kaçmaya hazırlandığını, ancak buna izin vermeyeceklerini söyledi. Kararlılığı ve emir-komuta yeteneğiyle askerlerine moral veren Paşa, kırbacını kaldırarak vereceği işaretle saldırıya geçmelerini emretti. Beş on adım ilerledikten sonra beklenen işaretini verdiğinde, Türk askerleri gözlerini kırpmadan, büyük bir cesaretle ileri atıldılar. Karşı konulamaz bir güçle düşmanın üzerine yürüdüler ve bu ani taarruz, düşmanı tamamen hazırlıksız yakalayarak ezip geçmelerini sağladı.
Conkbayırı’ndaki Ateş Kasırgası
Muharebe sona erdiğinde, gökyüzü hâlâ savaşın izlerini taşıyordu. Düşman, geri çekilmek zorunda kalmış, ancak Conkbayırı’nı adeta bir cehenneme çevirmişti. Denizden ve karadan atılan ağır toplar, göğü yıldırımlar gibi aydınlatan patlamalar yaratıyordu. Savaş meydanı, bir an bile sessiz kalmayan topçu ateşiyle sarsılıyordu.
Bu anları büyük bir dikkatle dinleyen Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer, sessizliği bozan bir sesle şöyle dedi:
"O şarapnel misketlerinden biri de Paşa’nın göğsünü okşamıştır!"
Bu sözler üzerine Ruşen Eşref hayretle sordu:
"Nasıl yani?"
Mustafa Kemal Paşa o sırada elindeki tespihle oynuyordu. Cevat Bey, sert adımlarla yaklaşarak anlatmaya devam etti:
"Muharebenin en yoğun anında, Paşa ilerleyen askerlerimizi izlerken göğsüne bir şeyin büyük bir güçle çarptığını hissetmiş."
Paşa ise sakince ekledi:
"Sağ tarafta ceketimde bir kurşun deliği fark ettim. Yanımdaki rahmetli Nuri Conker hemen, ‘Efendim, vuruldunuz!’ dedi. Ancak ben böyle bir haberin yayılmasının askerlerimizin moraline nasıl etki edebileceğini düşündüm. Elimle onun ağzını kapattım ve ‘Sus’ dedim."
Cevat Bey, o anı detaylandırarak devam etti:
"Bir şarapnel misketi, Paşa’nın sağ göğsüne, tam saatinin bulunduğu cep kısmına isabet etti. Saat paramparça oldu ama misket, Paşa’nın göğsünde sadece hafif bir iz bıraktı. Eğer o saat olmasaydı, bu darbe çok daha büyük bir hasar verebilirdi."
Ruşen Eşref heyecanla sordu:
"Bu saat sizin için tarihi bir hatıra. Onu görebilir miyim?"
Mustafa Kemal Paşa, hafifçe gülümseyerek cevap verdi:
"Bu savaşın hatırası olarak o saatin enkazını, Liman Paşa aldı. Bana da, kendisinin aile armasını taşıyan bir saat hediye etti."
Cevat Bey, yanında taşıdığı Paşa’nın yeni saatini gösterdi: Omega markalı, arkasında bir taç ve ‘L.Z.’ harfleri işlenmiş, asil bir saat. Mustafa Kemal’in kırılan saati ise, Harbiye yıllarından beri taşıdığı, kuvvetli bir talebe saatiydi.
Bir başka hatıra daha vardı: Cevat Bey, Zenith marka bir bilezik saati de gösterdi. Bu saat, o kritik anda Paşa’nın yanında bulunan genç bir teğmen tarafından kendisine verilmişti.
Bu anı, savaşın ortasında bile Mustafa Kemal’in sarsılmaz iradesini, liderlik yeteneğini ve askerine olan bağlılığını bir kez daha gözler önüne seriyordu. Conkbayırı’nda bir saat, sadece zamanı değil, bir milletin kaderini de değiştirmişti.
Atatürk’ün Saatinin Hikâyesi ve Omega’nın Reklam Stratejisi
Conkbayırı’nda Hayat Kurtaran Saat
Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale Savaşı sırasında Conkbayırı’nda bir mermi isabetiyle yaralanmaktan, cebindeki saat sayesinde kurtulmuştu. Bu olayın üzerinden daha günler geçmeden Mustafa Kemal, kırılan saatini Alman komutan Liman von Sanders Paşa’ya hediye etti. Bunun karşılığında Liman Paşa da kendi aile yadigârı olan saatini ona verdi.
Omega Saatinin Peşine Düşenler
Yıllar sonra, 17 Ocak 1939 tarihli Yeni Asır gazetesinde ilginç bir haber yer aldı. Habere göre, İsviçre’nin tanınır saat fabrikalarından biri, Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’ün hayatını kurtaran saati bulmak için bir mümessil görevlendirmişti. Yapılan araştırmalar sonucunda bu saatin Liman von Sanders Paşa’ya hediye edildiği ve onun vefatından sonra eşyalarnın müzayedeye çıkarıldığı ortaya çıkmıştı. Saatin, bir Amerikalı koleksiyoncu tarafından yüksek bir bedelle satın alındığı iddia ediliyordu. Firma, saatin bulunmasına yardımcı olacak kişiye 2 bin lira ödül vadetmişti.
Peyami Safa’nın Yorumu: Reklam mı, Saygı mı?
Bu olay basında genış yankı uyandırdı. 18 Ocak 1939 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Peyami Safa, konuyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Yazısında şu soruyu soruyordu: “İsviçreli saat fabrikası, bu teklifi Atatürk’ün hatırasını anmak için mi, yoksa saatin dayanıklılığını reklam etmek için mi yapıyor?”
Omega’nın 10 Kasım Reklamı
Bu tartışma yıllar boyunca devam etti. 10 Kasım 1966 tarihinde, Atatürk’ün vefat yıldönümünde, İsviçreli saat firmalarından biri, Milliyet gazetesinde bir reklam yayınladı. Reklamda, Çanakkale Savaşı sırasında Atatürk’ün hayatını kurtaran saatin Omega marka olduğu vurgulanıyor ve şu ifadelere yer veriliyordu:
“Omega, Büyük Atatürk’ün ölmez hatırası önünde tazimle eğilir ve bu tarihi olaydan sonsuz bir şeref ve iftihar duyar.”
İlhan Selçuk’un Eleştirisi
Bu reklam, dönemin tanınmış gazetecilerinden İlhan Selçuk tarafından sert bir dille eleştirildi. Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısında, şu ifadeleri kullandı:
“Görüldüğü gibi yabancı saat kumpanyası dehşetli bir Atatürkçü kesilmiştir. 10 Kasım günü, gazetelere büyük paralar vererek Atatürk sevgisini kullanmaktan geri durmamışlardır.”
Kayıp Saatin Akıbeti
Atatürk’ün o meşhur saatine ne olduğu hala kesin olarak bilinmiyor. 29 Ocak 1919’da İstanbul’dan ayrılan Liman von Sanders, saati Almanya’ya götürdü. Ancak onun vefatından sonra eşyalarnın ne şekilde el değiştirdiği kesin olarak belgelenmedi. Saatin bir Amerikalı koleksiyonerde olduğu iddiaları sürerken, bázı kaynaklar saatin kayıp olduğunu ileri sürmektedir.
Ticari Ahlak ve Tarihsel Değerler
Atatürk’ün adını kullanarak ticari kazç elde etmek etik bir davranış mıdır? Omega’nın bu reklam kampanyası, Atatürk sevgisini istismar eden bir girişim mi, yoksa onun anısını onurlandırma çabası mıydı? Bu tartışmalar yıllar boyunca sürmüş, fakat kayıp saatin akıbeti hala gizemini korumuştur.